Kasım ayının son 1/3'üne girdik! Zaman ne çabuk geçiyor ya da aslında ne kadar yavaş herşey! 2 ay 20 gün oldu geleli, 1 ay 20 gün oldu evimize yerleşeli. Henüz iki kez kar benzeri bir yağış gördük, beklediğimiz, beklerken hem merak hem endişe hissettiğimiz kar henüz yok meydanda. Havalar soğuk, ama sanırım İstanbul'dan daha soğuk değil.
Christmas beklentisi var havada. Dün Christmas Parade vardı. Waterloo'dan başlayıp, Kitchener'a doğru ilerleyen bir geçit töreni. Biz Türk Okulundan çıktığımızda, otobüs durağına yürürken, sonlarına yetişebildik. Ama bu sebeple ilk kez trafiğin burada da kilitlenebildiğini gördük. Her zaman 15 dakika süren otobüs yolculuğumuz, 40 dakika sürdü dün. Kimse bu durumdan şikayetçi gibi görünmüyordu yine de, burada herkesin zamanı bol sanırım.
Bu arada uzun zamandır yazmadığımı fark ettim bloguma. Öyle her zaman yazılmıyor, birikmesi lazım insanda, ilham denen o özel durumun uğraması lazım ki, ortaya bir şeyler çıksın. Bugünkü gibi.
Bugün kardeşim Yunus'un radyo programını dinledik, her Pazar Türkiye saatiyle 22:00'de Alem FM'de: Kafamda Böcekler Var. Çok güzeldi bugün yine. Yunus'un hep anlatacakları oldu hayatta, hayatla kavgası, kendiyle kavgası oldu. Kafasında çok böcek dolaşırdı her zaman, onları paylaşacak mecralarının olması çok güzel. Bizim de bütün dinleyenleri gibi kendimize kattığımız şeyler var anlattıklarında. Algıları çok yüksek bir adam Yunus, bazen biraz fazla yüksek! Bugünkü programı da harikaydı yine. Türkçeyi bu kadar özenle kullanan, bu kadar derin, bu kadar çok yönlü az insan var medyada şimdilerde.
İnternet bize hayatın bir armağanı bence. Bugün herkesle skype üzerinden görüntülü konuştuk, yeğenim Zeynep'in ateşlenip, salondaki koltukta alnında buzlu suyla ıslatılmış havluyla yattığını gördük mesela. Üzüldük, ama bizi görünce şenlendi, sevindik. Duygu pirinç ayıklıyordu, akşam yemeğine hazırlık.
Sevdiklerimizin Tekirdağ köftesi, patates salatası ve Hayrabolu tatlısından oluşan akşam yemeğini yedikleri sofraya konuk olduk sonra. Oğlumun güneş almayan evinde depresif öğrencilik hallerine tanık olduk. Yani kendimizi dahil ettik onların hayatlarına, onları da kendimizinkine. Aslında hiç çıkmadık birbirimizin hayatından, çıkamayız da.
Buradaki hayatın kendine has yönlerine alışmaya çalışıyoruz hala. Bir macera bizim için. Oğlum bugün Kitchener Soccer Club U18 takımı ile antrenmana katıldı. Burada toplu taşıma çok yaygın ve çok kullanışlı olmasına rağmen, antrenman yaptıkları spor salonuna ulaşım yok ne yazık ki. Oğlum da antrenörleri ile iletişim kurarak, kendisine bir ulaşım yolu buldu. Çok sevdiği futbola devam edebiliyor olması, onu mutlu ediyor.
Ehliyetimi Ontario Eyaletinin ehliyeti ile değiştirmem gerekiyor. Bunun için Türkiye'den 1986 yılında aldığım ehliyetimin çevirisi gerekiyor. Çünkü ehliyetlerimizin ön yüzünü Türkçe-İngilizce yapmayı akıl edenler, arka yüzünü sadece Türkçe yapmışlar! Gerçekten çok akıllıca! Şimdi sadece arka yüzdeki 4 satır için çeviri yaptırmam gerekiyor. Sonra yeniden sınava girmem gerekiyor. Bu süreci ayrıca anlatırım.
Bir yandan araba bakıyoruz elbette biz de. Ama ehliyet almadan, araba da alamadığımızı öğrendik burada. O yüzden önce ehliyet. Bu hafta girebilmeyi umuyorum sınava.
Bir hafta sonu daha bitiyor, huzurlu, sessiz evimizde. Oğlum koltukta uyuyor yanımda ben bunları yazarken. Her zaman olduğu gibi varlıkları bana umut veriyor, güç veriyor. Zor zamanları atlatmak onlarla mümkün oluyor, hayatın keyifli anları onlarla paylaşınca güzelleşiyor.
Hava soğuk dışarıda, rüzgar var. Ama evimiz sıcak ve dingin. Burada olmayı seviyoruz.